Soğuk bir kış günü, havada yağmurluydu.
Çocuklar okula eşim de işe gitmişti. Evde yapmam gereken işlere dalmışken kapı zilinin sesiyle kendime geldim. Soğuk bir kış günü, havada yağmurluydu. Çocuklar okula eşim de işe gitmişti. Evde yapmam gereken işlere dalmışken kapı zilinin sesiyle kendime geldim. Yırtık pırtık paltolar giymiş iki çocuk kapımdaydı.
Açar açmaz; Bİri “Eski gazeteniz varmı, bayan?”, diğeri “Gazete topluyoruz kesekağıdı için, abla” dedi. Tamda ev işlerimin ortasında, önce hayır demek istedim, ama ayaklarına gözüm ilişince sustum. İkisinin de ayaklarında eski yırtık ayakkabı vardı ve ayakları bu yağmurda su içindeydi. İki küçük çocuğa kıyamadım biri 9 biri 7 yaşlarında; “İçeri gelin de size sütlü kakao yapayım, sonra gazeteleri veririm.” dedim. Sevinerek içeri girdiler. Ayaklarında çorapta yoktu ıslak ayakları yerlerde iz bırakmıştı.
Hemen süt ısınırken çocuklarınkilerden birer çorap ayarladım, giydirdim ayaklarına. Sobanın yanındaki masaya oturttum ısınsınlar diye. Hiç konuşmuyorlar öylece beni izliyorlardı meraklı gözlerle. Sütlü kakaonun yanında reçel ekmek de hazırladım onlara, belki dışarıdaki soğuğu unutturabilir, azıcık da olsa ısıtabilirdim onları. Onlar sobanın yanında karınlarını doyururken ben de mutfağa döndüm ve yarıda bıraktığım işleri yapmaya koyuldum. Oturma odasında ki sessizlik dikkatimi çekti. Bir an kafamı uzattım içeriye küçük kız elindeki fincanı inceliyordu.. Beni görünce erkek çocuk bana döndü ve “Teyze, siz zengin misiniz?” diye sordu. -“Zengin mi? Yo hayır, hiç zenginler sobalı evde oturur mu?” diye cevaplarken çocuğun gözleri bir an ayağımdaki eski terliklere kaydı.
Kız elindeki fincanı tabağına dikkatle yerleştirdi ve cevabımı kabul etmemiş gibi; “Ama sizin çiçekli fincanlarınız var ve fincanlarla tabaklarınız takım.” dedi. Aslında sesindeki açlık, hiç de karın açlığına benzemiyordu. Onun için takım fincan bile bir değer ifade ediyordu. Çocukların ayakkabılarından birer de ayakkabı giydirdim, kıza küçük oğlumun ayakkabısını giydirdim biraz büyük oldu ama yırtık olmasından iyidir. Sonra gazeteleri hazırladım. Küçük kız sonra bir daha gelebilir miyiz diye sordu, elbette ne zaman isterseniz dedim. Gazetelerini alıp çıkarken teşekkür etmişlerdi, ama buna gerek yoktu. Teşekkür etmekten daha öte bir şey yapmışlardı aslında.
Ne kadar zengin olduğumuzu anlamıştım. Başımızı sokacak sıcak bir evimiz vardı. Bir eşim vardı ve eşimin de bir işi, çocuklarım ve onların okulları var. Sağlığımız yerinde çok şükür.Ve fincanlarım, çiçekli fincan ve de tabaklarım var takım. Onlara baktıkça zenginliğimi hatırlıyorum. Vitrinin önüne koydum fincanlarımı, göz önünde olsun, olur ya; unutuveririm ne denli zengin olduğumu. Siz sakın unutmayın ne kadar zengin olduğunuzu. Ben unutmayacağım.